2 Eylül 2008 Salı

Şehriye Çorbası

Hastayım hasta, canım ister pasta…

Aman aman, çok kötü fena hasta olmuşum…

Pazartesi günü o Ankara’nın uzun zamandır yaşadığı en büyük soğuk gününde ben 50 dakika otobüs bekleyince şifayı da kapmışım.

Ay bizim bu otobüs vukuatımız bitmedi bitmeyecek de…

Ağız burun bir tarafta bir haftadır dolaşıyorum ortalıkta…

Özellikle patronların odasının önünden geçerken ağzımı falan kapatmadan hapşırıyorum ki, hani mikrop saçmayım diye beni eve göndersinler ama ıhhhhh, nafile…

Kara bahtım kör talihim, işler de öyle bir yoğun ki, nefes alamıyoruz…

Gerçi ben zaten hiç nefes alamıyorum.

Ağzı açık ayran budalası gibi oldum:)))

Şimdi bana ne senin hastalığından diyeceksiniz dimi..

Bana ne… Derseniz diyin.

Anlatıcam iştecik…

Otobüstekiler bile bana geçmiş olsun diyorlarsa siz de diyeceksiniz, bir an önce geçecek.

Gerçi otobüste ki vatandaşların “Geçmiş olsun” dilekleri arasında hafiften bir çıkar sezinliyorum…

Şöyle ki; Selpak’ın “Bulutsu Yumuşaklık” karton mendilleri vardır ya, onunla otobüse binip, kutuya, küçük kız çocukların bebeklerine sıkı sıkı sarılmaları gibi sarılıp ve her iki dakikada bir hapşırıp, burnunu silen birisine çok yaşa demelerinin nedeni, sanırım kendilerine de bu hastalığı bulaştırmamdan korkuyor olmaları olabilir.

(Allahım ne uzun bir cümle oldu…)

Ha tabi bir de zorla etrafımda ki insanlara “Kanzuk” marka pastil vardır ya, onu ikram etmemin de etkisi olmuş olabilir.

Hem görünüşü hem tadı bi tuhaftır ama bence başarılı bir pastildir. En azından şeker oranı oldukça düşük. Diğer pastiller çok şekerli olduğu için beni susatır, su içince de berbat bir tad olur… Iyykkkk….

İşte böyle… Tüm bunlardan dolayı otobüste ki tanıdığım tanımadığım bir sürü kişi bir an önce bu işkenceden kurtulmak için geçmiş olsun diyor olabilir.

Ya da, Dayanılmaz (!) cazibeme kapılıp, benimle konuşmak için bahane üretiyor olabilirler :))))

Hapşırıklı Cazibe…

Selpak’lı Cazibe… (Dikkatinizi çekerim, o kadar kibarım ki, S ile başlayan ve mendil gerektiren diğer şeyi söylemedim, siz de anlamadınız zaten:))))

Neyse asıl konumuza gelelim.

Hasta olunca tabi ki insan şefkat ve ilgi bekliyor. Veeee tabi ki yüce insan Süheyla (kısaca anne), akşam eve gittiğinizde sıcak bir çorba ile bu beklentilerinizi karşılıyor.

Şu aşağıda görmüş olduğunuz çorba, bildiğiniz şehriye çorbalarına benzemez.



İlk önce arpa şehriyeyi yağda hafifçe kavurun. Suyunu koyun ve şehriyelerin haşlanmasını bekleyin. Diğer tarafta 1 Yumurta, 2 çorba kaşığı yoğurt, yarım limon suyu, tuz ve kırmızı biberi bir güzel karıştırıp, bildiğiniz terbiye usulüyle çorbaya ekleyin. Burada can alıcı nokta yoğurt oluyor. Bildiğiniz terbiyeli erişte çorbasının yerine hafiften paça çorbasını hatırlatan bir kıvam çıkıyor ortaya. Ama işin güzel tarafı, bu farklı tada kimse hayır diyemiyor…

Oooo, bu arada bir kutu selpak daha bitirmişim…

Allahım ya, nereden geliyor bu kadar çok bilmem ki…

Nasıl bir üretim anlamadım gitti.

Çok sevgili bilim adamları bu bitmek tükenmek bilmeyen kaynağı neden değerlendirmek için bir şey yapmıyorlar acaba…

Tamam yeterince iğrençleştim ben gidiyorum:))))

Hiç yorum yok: